• HABERLER
  • SERVİS 1
  • SERVİS 3
  • FİNANSİF
  • İNTERAKTİF
  • HESAP
  • DİĞER

ÖZTRAK: FİLİSTİN HALKININ YANINDAYIZ

ABONE OL
29 Ocak 2020 21:38
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Sözlerime başlamadan önce bazı önemli günlere değinmek istiyorum. Dün, aziz milletimizin bağımsızlık iradesini tüm dünyaya ilan ettiği Ahd-İ Milli veya tarihe kazınan ismiyle Misak-ı Milli’nin 100. yıl dönümüydü. Bu büyük günü bir kez daha kutluyoruz. Kurtuluş ve bağımsızlığımıza sahip çıkan Meclis-i Mebusan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin şerefli üyelerini saygıyla, rahmetle, minnetle bir defa daha yad ediyoruz. Yine bugün Batı Trakya Türkleri açısından önemli bir gün. 29 Ocak 1990’da Lozan Antlaşması’nda kendilerine tanınan hakları kullanmaktan başka bir amacı olmayan soydaşlarımıza karşı şiddet ve yağma girişimlerinde bulunulmuştu. Bu nedenle, Batı Trakya’da soydaşlarımız, 29 Ocak tarihini “Toplumsal Dayanışma Günü” olarak anıyorlar. Biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak, soydaşlarımızın Lozan Antlaşması’ndan doğan haklarının eksiksiz kullanılmasında, Yunanistan’ın gerekli özeni göstermesini bekliyoruz.

FİLİSTİNLİ KARDEŞLERİMİZİN KABUL ETMEDİĞİ SÖZDE ANLAŞMAYI KABUL ETMEYİZ

Jeo-stratejik risk ve belirsizliklerin her geçen gün daha da arttığı bir dönemden geçiyoruz. Dün ABD Başkanı ve İsrail Başbakanı ortak bir basın toplantısıyla adına yüzyılın anlaşması dedikleri sözde bir barış planını açıkladılar. Bu ortak toplantıda Kudüs’ün İsrail’in “bölünmez başkenti” ilan edileceği ve yine Batı Şeria’daki Yahudi yerleşim yerlerinin ABD yönetimi tarafından İsrail toprağı olarak tanınacağı açıklandı. Ayrıca bu sözde barış planına göre sayıları 6 milyonu bulan Filistinli mültecinin topraklarına geri dönemeyecekleri de belirtildi. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Filistinli kardeşlerimizin kabul etmediği bir anlaşmayı, Filistinli kardeşlerimizin müzakere masasında olmadığı bir anlaşmayı bizlerin kabul etmesi mümkün değildir.

PLAN TANSİYONU ARTIRIR

ABD Başkanı Trump ve İsrail Başbakanı Netanyahu’nun birlikte açıkladıkları Ortadoğu Barış Planı, yıllardır süren savaşlar ve göçlerle yıpranan Ortadoğu’daki tansiyonu artırmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Bu sözde plan iki devletli çözüm umudunu yok etmektedir. Bu plan, Kudüs’ü bölünmemiş bir şekilde İsrail başkenti olarak tanıyarak, hep savuna gelinen bizim de savunduğumuz, desteklediğimiz Doğu Kudüs’ün başkent olacağı bağımsız bir Filistin Devleti’nin kurulmasını da sekteye uğratmıştır. İsrail, Birleşmiş Milletler’in de belirtiği üzere, 1967 savaşında işgal ettiği topraklardan çekilmeli ve Kudüs’ün statüsünü değiştirmeye yönelik faaliyetlerine son vermelidir.

FİLİSTİN HALKININ YANINDAYIZ

Cumhuriyet Halk Partisi, Filistin halkının her zaman yanında olacaktır. Bugüne kadar, İsrail-Filistin sorununa Birleşmiş Milletler kararları çerçevesinde ve iki devlet esasına göre kalıcı bir çözüm bulunmasını savunduk. Bu tutumumuzu bundan sonra da devam ettireceğiz.

DEVLET GÖREVLİMİZİ KİMSE TEHDİT EDEMEZ

Yine birkaç gün önce İsrail’de aşırı sağcı ve İsrail gizli servisine de yakınlığıyla bilinen bir köşe yazarı bir yayın organında Millî İstihbarat Teşkilâtı Başkanı hakkında bir köşe yazısı yayınladı. Bu yazıda Sayın Fidan’a yönelik üstü kapalı tehditler savruluyor. Tabi o gazetede bu yazıyı kaleme aldıranlara şunu belirtmek istiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi bir devlet görevlisini kimse tehdit edemez. Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi bir devlet görevlisini tehdit etmek kimsenin haddi değildir. Böylesine bir safsatayı kabullenmemiz mümkün değildir.

BU MAHCUBİYETİ ANLAMIYORUZ

Bu, Sayın Erdoğan’ın uçak sohbetinde söylediği gibi “Demek ki doğru yoldayız” diyerek geçiştirilecek bir husus da değildir. Bu yaklaşımı şiddetle reddediyoruz. Devlet olmanın gereği resmi bir devlet görevlisine karşı yöneltilen tehdidi şiddetle protesto etmektir. Bu olaya böyle bir tepkiyi vermekte neden bu kadar mahcup kalındığını da anlamakta zorluk çekiyoruz.

İDLİB’DEN GELEN GÖÇ DALGASI ÖNCEKİLERDEN BİLE BÜYÜK TEHDİT

Türkiye’yi yakından ilgilendiren bir diğer önemli husus İdlib meselesidir. İdlib, Suriye’de radikal örgütlerin kontrolündeki son bölgedir. Astana ve Soçi süreçleriyle Türkiye, İdlib için önemli yükümlülüklerin altına girmiştir. Türkiye, İdlib’deki radikal cihatçı örgütlerin silahlarını toplamak ve onları kuzeye doğru çekmek, İdlib’den geçen karayollarının açılmasını sağlamak gibi bir takım taahhütlerde bulunmuştur. Ancak bu yükümlüklerin hiç birisini yerine getirememiştir. Şimdi bunu gerekçe göstererek Suriye rejim güçleri, Rusya’nın da desteğini alarak, İdlib’e yönelik harekât yürütmektedirler. Bu harekât neticesinde yüzbinlerce Suriyeli Türkiye sınırlarına doğru hareketlenmiştir. Bunların içinde sayıları 50 bine yaklaşan eli kanlı radikal teröristlerinde olduğunu bölgede yaşayanlar ifade etmektedir. Bu yeni göç dalgası ülkemiz için öncekilerden de daha büyük bir tehdittir.

İDLİB, TÜRKİYE İÇİN ULUSAL GÜVENLİK MESELESİDİR

Dün, şehir merkezine çok yakın bir yerde İdlib’in en büyük ilçesi Suriye rejim güçlerinin kontrolüne geçmiştir. Bu bölgedeki ve İdlib etrafındaki gözlem noktalarımızın nedeyse tamamı Suriye güçleri tarafından kuşatılmıştır. Bu gözlem noktalarına herhangi bir taciz olduğunda ise iktidar soluğu Rusya’da almaktadır. Astana ve Soçi süreçlerinde garantör olan Türkiye’ye şimdi Rusya garantörlük yapmaktadır. AK Parti iktidarının İdlib’le ilgili olarak acilen adım atması ve İdlib’den ülkemize yönelebilecek tehditleri bertaraf edecek bir stratejiyi hemen izlemeye başlaması gerekmektedir. İdlib’in kontrollü tahliyesi için Birleşmiş Milletler başta olmak üzere tüm ilgili uluslararası kuruluşlara ve ülkelere çağrıda bulunulmalıdır. İdlib konusu Türkiye için bir ulusal güvenlik meselesi haline gelmiştir. Moskova ve Tahran ile yapılan görüşmelerde bu anlayışımız, bu tehdit kuvvetle vurgulanmalıdır. Suriye yönetimi ile temasa geçilmeli ve 1998 Adana Mutabakatı ruhu, iki komşu ülke arasında yeniden canlandırılmalıdır. Tek eksenli dış politikadan bir an önce vazgeçilmeli, başta komşularımız olmak üzere tüm uluslararası aktör ve kuruluşlarla dengeli ilişkiler kurulmalıdır.

DIŞİŞLERİ DEVREDIŞI BIRAKILDI

Aslında Türkiye’nin bugün bu sıkıntıları yaşamasının arkasındaki en büyük neden Dışişleri Bakanlığımızın bu süreçlerde devre dışı bırakılmasıdır. Tek adam parti devleti rejiminde devlette liyakat bitmiş kurumsal yapı çökmüştür. Bütün bu sıkıntıların arkasında yatan neden de budur.

KAYNAK: Hasan GİRGİN

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.

İLAN

This will close in 20 seconds